20 Mayıs 2012 Pazar

YAVUZ BAHADIROĞLU_--_19 Mayıs ve 22 metrelik heykel

"O olmasaydı" derdi Başöğretmenim, "hepimiz İngiltere'nin kölesi olacaktık!"

"O olmasaydı" derdi Başöğretmenim, "İngilizler ezanı kaldıracak, Kur'an eğitimini yasaklayacaktı!"

"O olmasaydı" derdi Başöğretmenim, "camiler kiliseye çevrilecekti."

"O olmasaydı zulüm altında inim inim inleyecektik!"

"O" Atatürk'tü...

19 Mayıs 1919'da Çürük Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmış, oradan Amasya'ya, sonra Erzurum'a gitmiş, Misak-ı Milli sınırları Sivas'ta çizilmiş, vatanı kurtarıp Cumhuriyeti ilân etmişti.

Onu hepimiz çok sevecektik!

Peki, ama sevgimizi nasıl gösterecektik?

Kolaydı: Padişahlara veryansın edip tüm tarihi karalayacaktık! Sonra her yere bol miktarda heykellerini dikecektik (özellikle darbe dönemlerinde)...

Dağlara, taşlara vecizelerini yazacaktık!

Kendisini de ilkelerini de kanunlarla koruyacaktık...

"O" bu işten acaba memnun olacak mıydı?..

Bunu kimse bilemezdi elbet, öyle olduğunu var sayıyorduk.

Her milli bayramda biraz daha yücelttik. Biraz daha abartılı övgüler düzdük, birbirinden kopya kitaplar yazdık.

Ne de olsa fikre, düşünceye karşı boykotumuz vardı, derinleşme konusunda çok tembeldik, araştırma angarya geliyordu...

Geriye kala kala üç şey kalıyordu:

1. Atatürk'ü alabildiğine övmek...

2. Kanunla korumak...

3. Bütün bulvarlara, meydanlara heykellerini dikmek, sözlerini yazmak.

İşi o kadar abarttık, o raddeye vardırdık ki, mevcutlar yetmedi, 22 metrelik dev bir heykelini Artvin'e dikmeye karar verdik...

Yalnız bir sorun vardı: Bu 19 Mayıs'ta açılışı yapılacak olan 22 metrelik heykelin heykeltıraşı ile Artvin Valisi'nin arasına birden bir "kara kedi" girmişti.

"Vali, benden heykeli teslim etmemi istedi" diyordu, heykeltıraş Sıtkı Kahvecioğlu, "ben de Atatürk'ü kimseye teslim edemeyeceğimi söyledim. 19 Mayıs'taki törene beni dâvet etmedi... Ben ayrı açılış yapacağım." (Hürriyet, 12 Mayıs 2012).

Vali mi haklı, heykeltıraş mı, bilmiyoruz: "Atatürk'ü kimseye teslim etmem" sözü ile Atatürk'ü teslim almak isteyenlerin varlığını mı vurguluyor, yoksa salt heykelden mi bahsediyor? Bunu dahi bilmiyoruz.

Ama içimize bir kurt de düşmüyor değil.

İçime kurtlar düştükçe nedense ilkokuldaki Başöğretmeni hatırlıyorum. Rahmetli (herhalde rahmetli olmuştur) desteksiz atardı:

"O olmasaydı, hepimiz İngiltere'nin kölesi olacaktık!"

"O olmasaydı, İngilizler ezanı kaldıracak, Kur'an eğitimini yasaklayacaktı!"

"O olmasaydı, camiler kiliseye çevrilecekti."

"O olmasaydı, zulüm altında inim inim inleyecektik!"

Soramazdık: Ey Başöğretmenim, 1950'ye kadar millet zulüm altında inlemedi mi?..

İngiltere isteseydi, işgali İstanbul dışına taşırıp tüm Türkiye'ye yayabilirdi, ama yapmadı, neden?..

Ezan-ı Muhammedî ve din eğitimi 1950'ye kadar yasaklanmadı mı?..

Camilere sıralar konması, oturularak "tapınılması", musiki aleti çalınması teklifi "Dinde Reform Layihası" adı altında teklif edilmedi mi?

Başöğretmenim soru sorulmasından hiç ama hiç hazzetmezdi.

Neyse, hem bayramınız, hem de 22 metrelik heykeliniz kutlu ve mutlu olsun!

Kanuna göre 19 Mayısın 5 senede bir tertiplenmesi gerekir.. Kanun diye ağaca çıkan laiklere duyrulur.....

Kanuna göre 19 Mayısın 5 senede bir tertiplenmesi gerekir..
Kanun diye ağaca çıkan laiklere duyrulur(!!!).....:)))

11 Mayıs 2012 Cuma

Osman Yüksel Serdengeçti (1917) – (1983)

Asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir. Aralarında Ahmet Hamdı Akseki, eski müftülerden Hacı Salih Efendi’nin de bulunduğu âlimler yetiştirmiş bir aileye mensuptur. İlkokulu Akseki’de, ortaokulu yatılı öğrenci olarak Antalya’da okudu. Ankara’da Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra girdiği Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi iken Mayıs 1944′te meydana gelen Türkçülük olaylarına karıştığı için öğrenimi yarıda kaldı. Nihal Atsız ve Alpaslan Türkeş’le birlikte bir süre tutuklu kaldı. Serbest bırakılınca fakülteye başvurarak öğrenimine devam etmek istediyse de kendisine izin verilmedi. Bunun üzerine, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e hitaben, çok sert bir yazı kaleme aldı. Osman Yüksel, yeniden hapishaneye gönderildi.
Hapisten çıkınca, ünlü Serdengeçti dergisini çıkarmaya başladı. Pek çok sayısı toplatılan bu dergide çıkan yazıları nedeniyle hakkında çok sayıda dava açıldı ve sık sık tutuklanıp serbest bırakıldı. Kendisine, “Serdengeçti” ünvanını kazandıran bu dergi, sık sık kapanması ve çıkan yazılarından dolayı çok sayıda mahkûmiyet kararı çıkması nedeniyle 33 sayı çıkabilmişti. (1947-Şubat 1962) Bir ara politikaya atıldı, A.P. listesinden Antalya milletvekili seçilerek, parlamentoda görev yaptı (1965–1969). Partisinin politikası ve parti ileri gelenlerine yönelttiği eleştiriler yüzünden A.P.’den ihraç edildi. Sonraki yıllarda mücadelesine yine yayımladığı yazı ve kitaplarla devam etti.