Yoktu diyebiliriz.
Daha doğrusu başta vardı, giderek azaltıldı ve sonunda kaldırıldı.
Cumhuriyet kurulup Öğretim Birliği Yasası çıkarıldıktan sonra 1924’te, ilkokullara (birinci sınıf hariç) haftada 2 saat “Kuran-ı Kerim ve Din Dersi” kondu.
Bu ders, 1929’da 3 ve 5’lerde haftada birer saate indirildi.
1930’da yalnızca 5. sınıf öğrencilerine, o da ebeveyni isterse, haftada yarım saat okutuluyordu. Sonra o da kaldırıldı.
1935-1948 arasında okullarda din eğitimi yapılmadı. (Bkz: S. Kalkanoğlu, “İsmet İnönü: Din ve Laiklik”, Tekin, 1991)
Dersin yeniden müfredata girişi, CHP’nin 1946 seçim yenilgisinden sonradır.
1950’de DP, din derslerini seçmeli olarak müfredata soktu; 12 Eylül de, 4. ve 5. sınıflarda, haftada 2 saat zorunlu hale getirdi.
* * *
Yani Cumhuriyet’i kuranlar, okulda din dersinden yana değildi.
Onların fikrini değiştiren öncelikli gerekçe, “oy kaygısı”dır.
Ancak okulda din eğitimi olmamasının, çocuğuna dinini öğretmek isteyen
aileleri başka arayışlara ittiği, illegal Kuran kurslarını ateşlediği,
dinin yanlış yorumlarını güçlendirdiği de bir gerçek...
“Sıfır din dersi” ile “zorunlu din dersi” uçları arasında bulunabilen
sağlıklı çözüm, “seçmeli din dersi”ydi. O dersin de ibadet eğitimi gibi
değil, “dinler hakkında eğitim” şeklinde verilmesi, mezhepler ve dinler
üstü kalması, kucaklayıcı bir yaklaşımı benimsemesiydi.
Olmadı.
* * *
Şimdi Hükümet “4+4+4” formülüyle 28 Şubat’la hesaplaşıyor.
28 Şubat’çılar nasıl “ideolojik bir dayatma”yla zorunlu eğitimi 8 yıla
çıkardıysa, AKP de “ideolojik bir teklif”i, aynen askerin yöntemiyle,
toplumun hassasiyetlerini dikkate almadan, yangından mal kaçırır gibi
getirerek 8 yılı parçalıyor.
Teklifin bam teli, yine zorunlu din dersleri, imam hatiplerin orta kısmı ve kızların eve, Kuran öğretiminin sınıfa dönmesi...
Dün Milli Eğitim Bakanı, CNN-Türk’te “Toplum neden bu konulardan kaygı duyuyor” diye sorup kendisi yanıtladı:
“Bu, ciddi bir güvensizlik meselesi...”
* * *
Aynen öyle!
Güvenmiyoruz.
Bakan’ın hepimizi ilgilendiren, bu kadar kritik bir konuda açıkça
niyeti ortaya koyup savunmak yerine, “Müfredatı henüz bilmiyoruz”,
“Talim Terbiye karar verecek” türünden muğlak cevaplar vermesi,
kuşkuları perçinliyor.
Ama güvensizliğimizin asıl gerekçesi, teklifi getirenin, “dindar nesil yetiştirme”ye iman etmiş bir hükümet olması...
28 Şubat’ta soru, “Çocuğuna din eğitimi vermek isteyen aileler ne yapacak”tı.
Şimdiki soru, “Bu iktidardan din dersi almak istemeyen aileler ne yapacak?”
Ve bir soru daha:
“Uzlaşma anayasası” da böyle, kapılara vekillerden barikatlar kurdurularak, dayak zoruyla mı kabul ettirilecek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder