Osman Zeki YÜKSEL (SERDENGEÇTİ) DOĞUM : 15.05.1917 Akseki/ANTALYA
VEFAAT: 10.11.1983 ANKARA Ömrünce,sürekli hep indifa halinde kükreyen bu
yanardağa; alevlerini söndürmek için üzerine zulmetin en iğrenç
ıslaklığındaki zindanlar örtülen, küfrün kızıl hançeriyle bağrı bin kez
yırtılan; tabutluklarda, karanlık şafağa uzanırken can evine zulüm
okları dürtülür. Din, millet, vatan ve adalet dendiği zaman bu sevda
uğruna çılgınlara dönmüş, bu ideallerin binde biri kadar nefsine pay
vermemiştir. Karşısında kabaran kızıl dağa karşı, baş döndürücü bir çağa
karşı boğulmayan bir nefes, susturulmayan bir ses olarak hep dimdik
durdu. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diye haykıran
sesini zindanlar, prangalar susturamayınca dünya nimetleriyle susturmaya
çalıştılar. Ruhu şad olsun.. 1917’de Akseki’de doğdu. Bu ilçenin en
eski ve en büyük ailelerinden birine mensup olup Müftü Hacı Selim’in
oğludur. İlkokulu Akseki’de, orta ve liseyi Antalya’da bitirdikten sonra
1940’da Ankara Dil Tarih Coğrafya fakültesinin Felsefe bölümüne girdi.
Fakültedeki milliyetçiliği ve ele avuca sığılmazlığıyla üniversite
kampüsünde binlerce öğrencinin huzurunda okuduğu bir şiirle (Moskofname)
sesini ilk defa duyurur. Ülke çapında ünlenlenmesi ise Adsız-Sabahattin
Ali davasında olur. Sabahattin Aliyi tokatladığı için Cürmümeşhut
mahkemesine götürülür ve 12,5 lira para cezasına çarptırılır. Davanın
ikinci celsesinde hükümetin aldığı güvenlik tedbirlerine rağmen
onbinlerce insan “Kahrolsun komünistler!” diye bağırarak Türkiye’yi
inletirler ve Sabahattin Aliyi yuhalarlar. Tarih 3 Mayıs 1944’tür ve
hemen ertesi günü yapılan tevkiften sonra Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’de
nasibini alır. Milli şefin tabutluk ve işkence hanelerinde misafir(!)
edilir bir süre. 1940-1947 arasında çeşitli gazetelerde yazılar yazdı.
20 Nisan 1947’de kendi dergisini (SERDENGEÇTİ) çıkarmaya başladı ve
dergisinin adı kendi adı olarakta anılmaya başlandı. Derginin ilk sayısı
defalarca basıldı. Bir fakültenin iç yüzü ve Azap hücrelerinde
yazılarıyla fakülteden kaydı silindi. Yapılan soruşturma ve mahkemeden
sonra suçsuzluğu anlaşıldı ve serbest bırakıldı. Atıldığı fakülteye
yeniden girmek için ilgililer nezdinde çalmadık kapı bırakmadı ise de
fakülteye giremedi ve diplomasını alamadı. Bunun üzerine dönemin Maarif
vekili Hasan Ali Yücel’e hitaben “Yüksek vekaletin alçak vekiline”
başlıklı dilekçe yazarak vekilin eline tutuşturdu. Tekrar tutuklanarak
hapse girdi. Hapisten sonra SERDENGEÇTİ’yi çıkarmaya devam etti, fakat
dergi haksız zulüm ve yöneticilerce toplatılıyordu.40 yıl boyunca 33
sayı çıkartabildi. Her sayı ayrı adreslerde basıldı. Her sayı sonrası
hapse giriyordu ve dergi çıkmaz oluyordu ve paralarını da alamıyordu.
Bütün neşriyat hayatında savcılarla ve Bab-ı Adi simsarlarıyla
uğraşıyordu. Bütün bunlara rağmen o davasından, yolundan, ülküsünden
vazgeçmedi. 1954 yılında Antalya’dan milletvekili oldu. Politikayı
hiçbir zaman becerememiştir. Protokollerden her zaman uzak durmaya
çalışmıştır. 1961 yılında Konya’dan aday oldu fakat faaliyet
gösteremeden yıllar önceki bir yazısından dolayı hapse girdi.Millet
aşkına atıldığı siyaset onu hep itmiş ve dışlamıştır. Osman Yüksel
uzaktan akrabası olan bir ailenin kızı olan İsmet hanımla evlenmişti. Bu
evlilikten bir oğlu olmuştu fakat,oğlu 2 yaşına gelmeden öldü. Bir daha
da çocukları olmadı. Siyasetten çekildikten sonra Ankara,Antalya,Akseki
ve İstanbul’da dolaşarak geçirir. SERDENGEÇTİ aniden hastalanır.
Parkinson olmuştur. O aldırmaz, zaman zaman hastalığını da alaya alır.
“Parkinson öyle hoş bir isim ki araba markasına benziyor. İnsanın keşke
benimde bir parkinsonum olsun diyesi geliyor. Mao’da bu hastalık varmış
yahu. Eh yinede büyük adam hastalığı. Ne de olsa serde fukaralık var, bu
da proleter hastalığıymış, bize de böylesi yakışır. Siroz olup ta
burjuva hastalığına tutulacak değildik ya” der. Bir hemşehri ziyaretinde
gece su içmek için kalktığında düşer ve kalçasını kırar. Yatış o yatış
bir daha yerinden kalkamaz. Önce Konya Üniversitesinde sonrada Hacettepe
Üniversitesinde tedavi görür. Yurdun dört bir tarafından ziyaretçileri
gelmektedir.Ve SERDENGEÇTİ son esprisini patlatır. Nerdeyse o gün ölmek
bile yasaktır, ama o yine dinlemez ve ölüme kanatlanır Hakka kavuşur.
Tarihler 10 Kasım 1983’ü gösteriyordur. O, dünyaya, kabına sığmayan
insan şimdi Cebeci Asri mezarlığında mütevazı kabrinde yatmaktadır. Ruhu
için Fatiha. RUHUN ŞAD, MAKAMIN CENNET OLSUN....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder